Geçen haftaki yazımızda varoluşun dört boyutundan (zihinsel, fiziksel, duygusal ve spiritüel) bahsetmiş, aynı zamanda nöropsikoloji ile performansı bağdaştırıp kortizol hormonuna değinmiştik:
Bugün ise bundan çok da bağımsız olmayan ve günlük hayatımızda bolca karşılaştığımız bir kavramın performansa uyarlanmasından bahsedeceğiz: KAYGI!
Kaygı kavramını incelerken tabii ki olaya yine Gestalt çerçevesinden bakacağız, spor psikolojisinde nerelerde temel olarak karşılaştığımıza değineceğiz ve bununla ilgili neler yapabileceğimizi inceleyeceğiz. Bu esnada bu kocaman kavramı olabildiğince basit ifadelerle yansıtmaya gayret edeceğiz.
Gestalt'ta Kaygı Nedir?
Buradaki tanımı hiç dallanıp budaklandırmadan direkt Fritz Perls'ün ağzından alıntılayabiliriz. Perls'e göre kaygı, kişinin geçmiş ile gelecek arasında sıkışmasından kaynaklanır ve bu tamamen bilişsel bir süreçtir (1969). Yani aslında biz geçmişi düşünüp geleceğe dair çıkarımlar yaptıkça ve bu esnada 'şimdi'yi kaçırdıkça kaygılarımız ortaya çıkıyor.Oldukça varoluşçu bir yaklaşım olan bu görüş bize şunu anlatıyor; kaygı tamamen zihinsel bir süreçtir ve çözümü de zihnimizi bedenimizle aynı yere, yani şimdi-ve-buradaya, getirmektir. Kavramın açıklamasını şimdilik bu kadar bırakıp sporda nerelerde karşımıza çıkıyor bir bakalım.
Sporda Kaygı ve Performans İlişkisi
Sporcularda en yaygın olarak karşılaşılan kaygı tabii ki 'performans kaygısı'. Maçtan önce sporcunun zihninden geçen; "ya bu maç iyi oynayamazsam", "bütün hafta çalıştım ve boşa giderse diye çok korkuyorum*", "en ufak bir hatada koç beni takımdan keser", "bütün baskı üzerimde olacak ne yapacağımdan emin değilim" gibi düşünceler performansa doğrudan etki eder. Yukarıda bahsettiğimiz yazıda demiştik ki, zihnimizden geçen her düşünce bedenimizde can bulur ve beden buna bazen büyük, bazen ufak tepkiler verir. Kaygı ile birlikte gelen en doğal beden tepkileri ise gerginlik ve güçsüzlüktür; bu da sporcuyu kendi potansiyelinden uzaklaştırır.
Düşünün ki Messi önemli bir maçta frikikte topun başına geçtiğinde "ya top baraja takılırsa", "benden beklenti çok, vurduğum gol olmazsa maçta fırsat yakalayamayız ve kazanmamız zor olur" gibi düşüncelerle boğuşuyor. Birçok çalışma gösteriyor ki bu tür tereddütler ve kaygılar aslında performansta belirgin düşüşlere yol açıyor. Bunun nöropsikolojideki en temel açıklaması ise otomatikleşmiş başarılı bir eylemin omur ilikten bilinç düzeyine taşınması. Başka bir deyişle bilginin beynin arkasından önüne taşınıp işlenmesi ve düşünerek yapılmaya çalışılması.
Biz otomatikleşmiş, başarılı bir eylemimizi fazla düşünüp kaygı yaratarak ortaya koymaya çalışırsak aslında becerdiğimiz işleri de beceremez hale geliyoruz. Bu da demek oluyor ki kaygısı artan başarılı bir sporcu aslında kendi kendini sabote ediyor ve yapabileceği hareketleri yapamaz hale geliyor.
Nasıl Başa Çıkılabilir?
Yukarıda bahsettiğimiz cevap aslında olayın kilit noktası: zihni beden ile aynı yere getirmek. Perls'ün tanımını ele alıp bunun ileri boyuttaki analizlerini de düşündüğümüzde şöyle bir sonuca varılabilir: kaygı 'şimdi-ve-burada'da barınamıyor. Yani sporcu zihnini bilinçli olarak bulunduğu ana getirebilirse kaygısı otomatik olarak azalıyor. Bunun için kullandığımız birçok egzersiz mevcut ama bunlardan felsefi olarak da en etkilisi bedenimize güvenmek ve teslim olmak. Çünkü, zihnimizi getirmeye çalıştığımız yer aslında bedenimizin bulunduğu yer ve eğer bedenimizdeki yansımaları fark edip onlarla birlikte hareket edebilirsek durumu ele geçiren varoluş boyutumuz değişiyor: zihinselden varoluştan fiziksel varoluşa kayıyor. Bu da demek oluyor ki fiziksel varoluş kontrolü ele alıp sporcuyu aktif olarak performansı gerçekleştireceği yere getiriyor. O zaman da sporcu zihniyle yapmaya çalıştığı eylemi bedenine teslim ediyor ve antrenmanlarda yüzlerce kere tekrarlayıp öğrenen beden, maç esnasında bildiği işi bir kez daha tekrar ediyor.
Bu işi anlatması kolay, yapması çoğu zaman daha zor çünkü birçok kişi hayatı ağırlıklı olarak zihniyle yaşamaya alışmış durumda. Bu da birçok problemi zihniyle çözmesi gerektiğine inanmasına yol açıyor. Kimi durumlarda bu verimli olsa da konu kaygı olduğunda durum farklı oluyor. Kaygının ortaya çıkma sebebi zihin olduğundan dolayı çözümü oradan aramak kısır döngü yaratabiliyor; durumu çözmeye çalıştıkça büyüyor. Böyle durumlarda fiziksel varoluştan hareket etmek ve performansı bedenin ezberlediği biçime teslim etmek hem başarıyı artırıyor, hem de kaygıyı yok ediyor.
* Burada bahsedilen kavram aslında kaygı olmasına karşın çoğu zaman günlük hayatta korku ile karıştırılmakta ve dile de "korkuyorum" olarak yansımaktadır.
--------------
Comments